Antik Yunan’da Siyaset
Siyaset Felsefesi Antik Yunan’da
başlar. Hatta “politika” ve “felsefe” kelimeleri bile Eski Yunancadan
çevrilmiştir. Politike, Yunan kentinin (polis) işlerini çağrıştırır. Philosophia
ise bilgelik aşkı demektir.
Atina’da yaşamın merkezi olan
agoralarda yurttaşlar düzeni kurmak, düzenlemek ve korumak amacıyla müzakereler
yapıyordu. Bu da Atina’yı rasyonel siyasal düşüncenin doğduğu yer yapmaya
yeterli bir tanımlamadır. Bu müzakereler günümüz demokrasi anlayışının doğuşu
simgeler niteliktedir. Demokrasi de Yunanca bir kelime olup, halkın yönetimi anlamına
gelmektedir. Yunan düşünürleri, 3 yönetim şekli üzerinde çok durmuşlardır.
Bunlar; monarşi, oligarşi ve demokrasidir. Monarşi bozulduğunda tiranlığa( tek
kişinin zorbalığı), aristokrat yönetim bozulduğunda oligarşiye (bir zümrenin
zorbalığı) dönüşür. Demokrasi ise en risklisidir o bozulduğunda anarşi ortaya
çıkar.
Günümüz demokrasi anlayışında bu
nimet tüm vatandaşlar içinken Antik Yunan’da vatandaş tanımı köle olmayan özgür
insanları kapsadığından köleler agoralardaki müzakerelere katılamıyorlardı. Bu
da günümüz demokrasi anlayışı ile antik demokrasi arasındaki farkı ortaya
koyar. Yunan sitesinde, site yönetimine
katılanlar özgür olanlardı. Yani özgür olmak demek, site yönetimine ve
yasaların yapılmasına katılmak demektir.
Sitede yaşayanların bir kısmı, doğuştan gelen, başkalarına devredilemeyen
haklara sahipti. (Günümüzde bu hak sadece kişilik hakkı için geçerlidir ve Türk
Medeni Kanunu’nda kişinin kendi iradesiyle bile bu haklardan vazgeçilemeyeceği
belirtilir.) Geri kalanlar ise hiçbir zaman bu hakları elde edemezlerdi. Her
iki taraf için, yetki sınırlarını kesin çizgilerle belirleme diye bir hukuki
düzenleme veya örfi yasa yoktu.
Öyleyse Antik Yunan’da sınıflar arası
dengeyi korumak adına siyaset yapılmıyordu demek doğru mudur? Elbette değildir,
Yunan demokrasisinde sınıflar arası dengeyi bozmadan site yönetimini idare etme
anlayışı vardır. Eski toprak sahibi aristokratlar, devler yönetiminde görev
alırlardı. Zamanla Atina’da gemi yapımcıları ve denizciler güçlenince iktidara
ortak olmak istemişlerdi. Bunlar toprak aristokratlarına karşı mücadeleye girişmiş,
diğer vatandaşların da desteğini alarak iktidara katılmışlardı. Ticaretle
uğraşanların, iktidara ortak olması, hem demokrasinin gelişmesine yardımcı oldu
hem de demokrasinin eleştirilmesine zemin hazırladı. Çünkü tüccarlar, eski
toprak sahibi aristokratlar ve halkın çıkarları arasında çelişkiler başlamıştı.
Her sınıf demokrasiyi kendi çıkarlarını koruyacak biçimde savunuyor ve tenkit
ediyordu.
Önemli Yunan düşünürlere geçmeden
önce Antik Yunan’daki demokrasi anlayışı ile günümüz demokrasi anlayışını
karşılaştırmak istiyorum. ABD’nin bağımsızlığını kazanması, Fransız İhtilali
günümüz demokrasisinin gelişmesine sağlamıştır. Antik Yunan demokrasiyi büyüten
anaysa bu devrimler de demokrasiyi büyüten sütannelerdi. Türkiye’nin demokrasi
tarihi Osmanlı’da padişahtan “ne koparsak
kardır” mantığıyla ilerlediği için Cumhuriyet Dönemi demokrasisine
odaklanmak çok daha makuldür. Demokrasiyle tanışmamız aslında 50 seçimleriyle
mümkün olmuştur ki bu dönemde de Antik Yunan’da olduğu gibi bürokrasi sınıfına
karşı güçlenen aristokratların halkın desteğini de alarak çıktıkları iktidar
yürüyüşünden bahsedebiliriz. Kemalist düşüncenin temsil edildiği CHP bürokrat
sınıfını çemberin merkezi almış, çevreye de Demokrat Parti’nin temsil ettiğini
savunduğu halkı yerleştirmiştir. Günümüz iktidar mücadelesi de bu bağlamda
şekillenmiştir. CHP daha statükocu-Kemalist bir duruş sergilerken DP
ise daha İslami ama daha liberal bir görüntü çizmiştir. Demokrasi halkın
desteğini almaksa eğer Eski Yunanda yeni aristokrasi tarafından başarılan süreç
günümüz Türkiye’sinde de burjuvazinin bürokrasiye karşı bir zaferinden söz
edebiliriz.
Antik Yunan’da Önemli Akım ve Düşünürler
1 SOFİZM
Sofizm kelimesi bilgi anlamına gelen “sophia”
dan gelir. Sofist ise bilge kişi, bilgin
anlamına gelmektedir. Sofistler siyaset, konuşma, hakimlik, astronomiyi öğretmek
için gezici öğretmenlik yapan ve karşılığında para alan insanlardır. Sofist
akım, kendinden önceki toplum düzenini her bakımdan yıkmaya çalışan ve her
konuda insanı esas alan bir görüştür. Bu akım, mevcut kurulu düzeni her
bakımdan yok etmeye çalışırken yenisi konusunda bir görüş belirtmez.
Sofistler felsefenin konusunu “doğa” dan “insan” konusuna çevirmişlerdir. Buradaki
amaç, Eski Yunan’da yeni başlamış olan yeni demokrasi hareketine, politika
işinde yararlı, becerikli insanlar yetiştirmektir. Bilgi anlayışları göreci ve pragmacıdır.
Bilgi ancak duyu organları ile elde edilen bir takım sanılardır
(doksa/kuruntudur) ve bunlar insandan insana değişir.
2 SOKRATES (M.Ö. 449-399)
Ona göre erdem, doğuştan kazanılan
bir yetenek olmayıp, sonradan öğrenilerek elde edilir. Hayatın amacını mutlu
olmak olarak tanımlayan Sokrates insana kendisini tanıyıp kendisini neyin mutlu
edip etmeyeceğini bilme misyonu yüklemiştir. Gerçek mutluluk, insanın kendisine
hakim olması ve ölçülü hareket etmesi ile sağlanır.
Sokrates, zamanındaki toplumu ve
demokratik yönetimi beğenmiyordu. Ona göre Atinalı vatandaşlar ve yöneticiler
kanunları kendi çıkarları için koymuşlardı. Diğer taraftan vatandaşlar ve
yöneticiler görevleri olan politika ve kamu işleri hakkında bilgisiz kişilerdi.
Ona göre en büyük sorun toplumun ve yöneticilerin yeterince erdemli
olmamalarıydı. Oysa vatandaşlar ve yöneticiler kendilerini erdemli olarak
yetiştirmeliydiler. Sokrates, yönetime gelenlerin seçimle veya kura ile başa
geçmelerine anlam veremiyordu. Ona göre siyaset filozofların işiydi ve onlar
yapmalıydı. O, bu görüşü savunurken sıradan bir aristokrasiyi değil erdemli bir
aristokrasiyi arzuladığını gösteriyordu.
Günümüzde bu
anlayışının elitist olması nedeniyle
eleştirileceğinden emin olmakla birlikte dağdaki çobanın oyu=sarışın mankenin
oyu denklemine de destek olmayacağına da eminim. Elbette siyaset bilimi başlı
başına bir bilim olmakla birlikte çok derin bir felsefesi de vardır. Günümüz 4
şeritli yol siyasetinin bu tartışmalar için yeterince olgun olmadığından da
herhangi bir kuşku duymuyorum.
3 PLATON (EFLATUN/ M.Ö. 427-347)
Ona göre ne kendisinin yaşadığı Atina toplumunun ne de diğer site
devletlerinin insanlara mutlu hayat vermesi mümkün değildir. “Kişiyi mutlu
edecek toplum yapısı nasıl olmalıdır? Nasıl bir devlet insanları mutlu eder?”
Platon bu sorulardan hareketle insanın, kendi başına ihtiyaçlarını
karşılayamayacağını ve kendi kendine yetmeyeceğini, dolayısıyla toplu yaşamak
zorunda olduğu sonucuna varır. İnsanların toplu yaşama zorunluluğuna “toplum
düzeni” adını verdi.
Ona göre
ideal devlette insanlar 3 gruba ayrılırlar. İlk ve en alt sınıfı üreticiler,
ikinci sınıfı koruyucu ve savaşçılar, üçüncü ve en üst sınıfı yöneticiler
oluşturur. Bilgelik, cesaret, ölçülü olmak ve adalet, erdemlerinin özellikleri
olduğundan, bunlar devlet yönetimi ile ilgili ilkeleri belirler, yasalar
koyarlar.
Platon,
idealizmi savunur. İdealizm, her çeşit düşünce ve varlığın, düşüncenin ürünü
olduğunu savunur. Ona göre birbirinden farklı 2 evren vardır. İdealar evreni ve
gördüğümüz dış dünya. İdealar evreni, başlangıcı ve sonu olmayan ideal
varlıkların evrenidir. Görünüşteki evren sürekli değişir ve bunlar idealar
dünyasının bilgilerinin sadece gölgeleridir. Plato “mağara metaforunda” buna
değinir. 2 tür evren ve 2 tür bilgi olduğuna göre, yapılacak olan, nesneler
evrenindeki her şeyi idealar evrenine benzetmek gerekir. Yani nesneler
evreninde değişmeyen kurallar konulmalıdır. Dolayısıyla devlet yönetiminde
belli prensipler konulmalıdır ki sürekli değişip bozulmasın. Ayrıca yöneticiler
gerçek olmayan bilgilere sahip olan çoğunluktan değil, akıl gücü yüksek
olanlardan olmalıdır.
Platon,
sitenin iyi yöneticiler ve muhafızlara sahip olabilmesi için mülkiyet ve aileyi
düzenlemek istemiştir. Buna göre ideal devlette muhafızlar mal-mülk
edinemeyecektir çünkü eğer edinirlerse devleti ve düzeni korumaya değil kendi
mülkiyetlerini korumaya yönelirler. Ona göre yönetici ve muhafızlar için aile
gereksizdir. Bu sınıftan olan kadınlar eğitildikleri takdirde erkeklerin
yapabilecekleri işleri de yapabilirler. Yani kadının bir erkeğin işlerini de
yapabileceğini söyleyen ilk erkek filozof Platon olmuştur. Kolektif evliliği
savunan Platon’un amacı yönetici ve savaşçı kesimleri korumak ve bozulmalarını
önlemektir.
Platon’a
göre adalet ancak eğitimle sağlanabilir. Eğitim önce muhafız ve yöneticilerden
başlar. Savaşçılar otuz yaşından itibaren hem görevlerini yapacaklar hem de
felsefe ve diğer konularda ders alıp, kendilerini eğiteceklerdir. İşte bunlar
filozof krallardır. Buradan hareketle filozof için iyi bilen cesurlar demek
yanlış olmaz. Filozoflar devleti yönetmedikçe ideal bir devlet olmayacağı gibi
devletin ve vatandaşların dertleri bitmeyecektir. Platon’un varmak istediği
esas sonuç, var olan sosyal sınıfların bozulmalarının önlenmesi ve
korunmasıdır. Önemli olan siyasetle uğraşan kesimin doğal yeteneklerinin ve
ahlakının bozulmasını önlemektir.
Platon’un
yeni devlet anlayışında dinin çok önemli bir rolü vardır. Ona göre evrende tek
yetkili olan tanrıdır. Tanrı’nın dünyayı iyiye götürecek bir planı vardır ve bu
matematiğin devlet yönetiminde de kullanılması gerekir. Ona göre bilgeliği ve
aklı esas alan monarşi ile özgürlüğü esas alan demokrasinin karışımdan anayasa
yapılmalıdır. Yani anayasa karma olmalıdır. Yine de Platon’un monarşiye olan
tutkusu demokrasiden çok daha fazladır. Ona göre adalet ise devlette
başkalarının işine karışmadan herkesin yeteneğine göre kendi işlerini
yapmasıdır.
Platon ideal
devlet planını çizerken tüm kötülüklerden arınmış bir devletten söz eder. Dolaysıyla erdemli kişilerin karma anayasa
ile birlikte benimsenecek adaletle ideal devlete ulaşması imkansız değildir.
4 ARISTOTELES (M.Ö. 384-322)
Aristo özel mülkiyetin varlığının insanlara üretim arttırmak için daha
fazla motivasyon sağlayacağını ve bunun da daha zengin bir devlet için ilk
aşama olduğunu söyler. Ancak özel mülkiyetin yarattığı maddi uçurumlar istikrar
ve düzen için bir tehdittir. Çok zengin ve çok fakir olan vatandaşlar özgür
olamazlar. Efendi-köle anlayışından öteye geçemezler. Oysa Aristo’ya göre
devlet eşit siyasi haklara sahip özgür insanlardan oluşmalıdır. Bunlar da orta
sınıfta bulunurlar. Ancak o bunları söylerken köleliğe liberal bir eleştiri
getirmez kölelik ona göre çok doğal bir kurumdur ve olması zorunludur. Sitede
hürler ve köleler olmak üzere iki tabaka vardır. Özel mülkiyet tartışması zaten
hürler arasında geçer. Aristo sosyal yapıyı değerlendirirken “…öküz, yoksul kişinin
kölesi iken, köle de zengin kişinin kölesidir” demiştir.
Ona göre
kanunlar en üstte olmalıdır. Kanunlar üstün nitelikte olmalı, en üst seviyedeki
erdemli insanların bile kanun üstü olmamalıdır. Hukuka gelince “isteklerin
etkisi altında kalmamış olan akıl” demektir. Aristo, egemenliği elinde
tutanların aşırıya kaçmamaları ve devleti kendi arzularına göre yönet(e)memelerinin
bir tek kanunun üstünlüğü ilkesiyle sağlanacağını savunur.
Günümüz
iktidar tartışmalarına başlatan Antik Yunan’daki bu düşünürler ve akımlar
demokrasi, siyaset ve felsefe gibi pek çok alan yaratmış ve ideal devlet ve
toplum yapısından söz etmişlerdir. Bugünkü hegemonik yapının belirlediği siyasi
tartışma ve kavramların anlaşılmasında antik yunandan pek çok katkı
bulabileceğimiz gibi tartışmasız olağan günceli tartışırken de bunlardan faydalanılmalıdır.
Bu konuda tavsiye edilecek kitaplar: Larry Arnhat'dan SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ, Plato'dan DEVLET, Hasan Karaköse'den SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ, Plato'dan SOKRATES'IN SAVUNMASI, Esat Çam'dan DEVLET SİSTEMLERİ, David Thomson'dan SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder