8 Haziran 2014 Pazar

Hafta:1 Antik Yunan'da Siyaset

Antik Yunan’da Siyaset
Siyaset Felsefesi Antik Yunan’da başlar. Hatta “politika” ve “felsefe” kelimeleri bile Eski Yunancadan çevrilmiştir. Politike, Yunan kentinin (polis) işlerini çağrıştırır. Philosophia ise bilgelik aşkı demektir.
Atina’da yaşamın merkezi olan agoralarda yurttaşlar düzeni kurmak, düzenlemek ve korumak amacıyla müzakereler yapıyordu. Bu da Atina’yı rasyonel siyasal düşüncenin doğduğu yer yapmaya yeterli bir tanımlamadır. Bu müzakereler günümüz demokrasi anlayışının doğuşu simgeler niteliktedir. Demokrasi de Yunanca bir kelime olup, halkın yönetimi anlamına gelmektedir. Yunan düşünürleri, 3 yönetim şekli üzerinde çok durmuşlardır. Bunlar; monarşi, oligarşi ve demokrasidir. Monarşi bozulduğunda tiranlığa( tek kişinin zorbalığı), aristokrat yönetim bozulduğunda oligarşiye (bir zümrenin zorbalığı) dönüşür. Demokrasi ise en risklisidir o bozulduğunda anarşi ortaya çıkar.
Günümüz demokrasi anlayışında bu nimet tüm vatandaşlar içinken Antik Yunan’da vatandaş tanımı köle olmayan özgür insanları kapsadığından köleler agoralardaki müzakerelere katılamıyorlardı. Bu da günümüz demokrasi anlayışı ile antik demokrasi arasındaki farkı ortaya koyar.  Yunan sitesinde, site yönetimine katılanlar özgür olanlardı. Yani özgür olmak demek, site yönetimine ve yasaların yapılmasına katılmak demektir.  Sitede yaşayanların bir kısmı, doğuştan gelen, başkalarına devredilemeyen haklara sahipti. (Günümüzde bu hak sadece kişilik hakkı için geçerlidir ve Türk Medeni Kanunu’nda kişinin kendi iradesiyle bile bu haklardan vazgeçilemeyeceği belirtilir.) Geri kalanlar ise hiçbir zaman bu hakları elde edemezlerdi. Her iki taraf için, yetki sınırlarını kesin çizgilerle belirleme diye bir hukuki düzenleme veya örfi yasa yoktu.
Öyleyse Antik Yunan’da sınıflar arası dengeyi korumak adına siyaset yapılmıyordu demek doğru mudur? Elbette değildir, Yunan demokrasisinde sınıflar arası dengeyi bozmadan site yönetimini idare etme anlayışı vardır. Eski toprak sahibi aristokratlar, devler yönetiminde görev alırlardı. Zamanla Atina’da gemi yapımcıları ve denizciler güçlenince iktidara ortak olmak istemişlerdi. Bunlar toprak aristokratlarına karşı mücadeleye girişmiş, diğer vatandaşların da desteğini alarak iktidara katılmışlardı. Ticaretle uğraşanların, iktidara ortak olması, hem demokrasinin gelişmesine yardımcı oldu hem de demokrasinin eleştirilmesine zemin hazırladı. Çünkü tüccarlar, eski toprak sahibi aristokratlar ve halkın çıkarları arasında çelişkiler başlamıştı. Her sınıf demokrasiyi kendi çıkarlarını koruyacak biçimde savunuyor ve tenkit ediyordu.
Önemli Yunan düşünürlere geçmeden önce Antik Yunan’daki demokrasi anlayışı ile günümüz demokrasi anlayışını karşılaştırmak istiyorum. ABD’nin bağımsızlığını kazanması, Fransız İhtilali günümüz demokrasisinin gelişmesine sağlamıştır. Antik Yunan demokrasiyi büyüten anaysa bu devrimler de demokrasiyi büyüten sütannelerdi. Türkiye’nin demokrasi tarihi Osmanlı’da padişahtan “ne koparsak kardır” mantığıyla ilerlediği için Cumhuriyet Dönemi demokrasisine odaklanmak çok daha makuldür. Demokrasiyle tanışmamız aslında 50 seçimleriyle mümkün olmuştur ki bu dönemde de Antik Yunan’da olduğu gibi bürokrasi sınıfına karşı güçlenen aristokratların halkın desteğini de alarak çıktıkları iktidar yürüyüşünden bahsedebiliriz. Kemalist düşüncenin temsil edildiği CHP bürokrat sınıfını çemberin merkezi almış, çevreye de Demokrat Parti’nin temsil ettiğini savunduğu halkı yerleştirmiştir. Günümüz iktidar mücadelesi de bu bağlamda şekillenmiştir. CHP daha statükocu-Kemalist bir duruş sergilerken DP ise daha İslami ama daha liberal bir görüntü çizmiştir. Demokrasi halkın desteğini almaksa eğer Eski Yunanda yeni aristokrasi tarafından başarılan süreç günümüz Türkiye’sinde  de burjuvazinin bürokrasiye karşı bir zaferinden söz edebiliriz.
Antik Yunan’da Önemli Akım ve Düşünürler
1 SOFİZM
Sofizm kelimesi bilgi anlamına gelen “sophia” dan gelir. Sofist ise bilge kişi, bilgin anlamına gelmektedir. Sofistler siyaset, konuşma, hakimlik, astronomiyi öğretmek için gezici öğretmenlik yapan ve karşılığında para alan insanlardır. Sofist akım, kendinden önceki toplum düzenini her bakımdan yıkmaya çalışan ve her konuda insanı esas alan bir görüştür. Bu akım, mevcut kurulu düzeni her bakımdan yok etmeye çalışırken yenisi konusunda bir görüş belirtmez.
Sofistler felsefenin konusunu “doğa” dan “insan” konusuna çevirmişlerdir. Buradaki amaç, Eski Yunan’da yeni başlamış olan yeni demokrasi hareketine, politika işinde yararlı, becerikli insanlar yetiştirmektir. Bilgi anlayışları göreci ve pragmacıdır. Bilgi ancak duyu organları ile elde edilen bir takım sanılardır (doksa/kuruntudur) ve bunlar insandan insana değişir.
2 SOKRATES (M.Ö. 449-399)
Ona göre erdem, doğuştan kazanılan bir yetenek olmayıp, sonradan öğrenilerek elde edilir. Hayatın amacını mutlu olmak olarak tanımlayan Sokrates insana kendisini tanıyıp kendisini neyin mutlu edip etmeyeceğini bilme misyonu yüklemiştir. Gerçek mutluluk, insanın kendisine hakim olması ve ölçülü hareket etmesi ile sağlanır.
Sokrates, zamanındaki toplumu ve demokratik yönetimi beğenmiyordu. Ona göre Atinalı vatandaşlar ve yöneticiler kanunları kendi çıkarları için koymuşlardı. Diğer taraftan vatandaşlar ve yöneticiler görevleri olan politika ve kamu işleri hakkında bilgisiz kişilerdi. Ona göre en büyük sorun toplumun ve yöneticilerin yeterince erdemli olmamalarıydı. Oysa vatandaşlar ve yöneticiler kendilerini erdemli olarak yetiştirmeliydiler. Sokrates, yönetime gelenlerin seçimle veya kura ile başa geçmelerine anlam veremiyordu. Ona göre siyaset filozofların işiydi ve onlar yapmalıydı. O, bu görüşü savunurken sıradan bir aristokrasiyi değil erdemli bir aristokrasiyi arzuladığını gösteriyordu.
            Günümüzde bu anlayışının elitist olması nedeniyle eleştirileceğinden emin olmakla birlikte dağdaki çobanın oyu=sarışın mankenin oyu denklemine de destek olmayacağına da eminim. Elbette siyaset bilimi başlı başına bir bilim olmakla birlikte çok derin bir felsefesi de vardır. Günümüz 4 şeritli yol siyasetinin bu tartışmalar için yeterince olgun olmadığından da herhangi bir kuşku duymuyorum.
            3 PLATON (EFLATUN/ M.Ö. 427-347)
            Ona göre ne kendisinin yaşadığı Atina toplumunun ne de diğer site devletlerinin insanlara mutlu hayat vermesi mümkün değildir. “Kişiyi mutlu edecek toplum yapısı nasıl olmalıdır? Nasıl bir devlet insanları mutlu eder?” Platon bu sorulardan hareketle insanın, kendi başına ihtiyaçlarını karşılayamayacağını ve kendi kendine yetmeyeceğini, dolayısıyla toplu yaşamak zorunda olduğu sonucuna varır. İnsanların toplu yaşama zorunluluğuna “toplum düzeni” adını verdi.
            Ona göre ideal devlette insanlar 3 gruba ayrılırlar. İlk ve en alt sınıfı üreticiler, ikinci sınıfı koruyucu ve savaşçılar, üçüncü ve en üst sınıfı yöneticiler oluşturur. Bilgelik, cesaret, ölçülü olmak ve adalet, erdemlerinin özellikleri olduğundan, bunlar devlet yönetimi ile ilgili ilkeleri belirler, yasalar koyarlar.
            Platon, idealizmi savunur. İdealizm, her çeşit düşünce ve varlığın, düşüncenin ürünü olduğunu savunur. Ona göre birbirinden farklı 2 evren vardır. İdealar evreni ve gördüğümüz dış dünya. İdealar evreni, başlangıcı ve sonu olmayan ideal varlıkların evrenidir. Görünüşteki evren sürekli değişir ve bunlar idealar dünyasının bilgilerinin sadece gölgeleridir. Plato “mağara metaforunda” buna değinir. 2 tür evren ve 2 tür bilgi olduğuna göre, yapılacak olan, nesneler evrenindeki her şeyi idealar evrenine benzetmek gerekir. Yani nesneler evreninde değişmeyen kurallar konulmalıdır. Dolayısıyla devlet yönetiminde belli prensipler konulmalıdır ki sürekli değişip bozulmasın. Ayrıca yöneticiler gerçek olmayan bilgilere sahip olan çoğunluktan değil, akıl gücü yüksek olanlardan olmalıdır.
            Platon, sitenin iyi yöneticiler ve muhafızlara sahip olabilmesi için mülkiyet ve aileyi düzenlemek istemiştir. Buna göre ideal devlette muhafızlar mal-mülk edinemeyecektir çünkü eğer edinirlerse devleti ve düzeni korumaya değil kendi mülkiyetlerini korumaya yönelirler. Ona göre yönetici ve muhafızlar için aile gereksizdir. Bu sınıftan olan kadınlar eğitildikleri takdirde erkeklerin yapabilecekleri işleri de yapabilirler. Yani kadının bir erkeğin işlerini de yapabileceğini söyleyen ilk erkek filozof Platon olmuştur. Kolektif evliliği savunan Platon’un amacı yönetici ve savaşçı kesimleri korumak ve bozulmalarını önlemektir.
            Platon’a göre adalet ancak eğitimle sağlanabilir. Eğitim önce muhafız ve yöneticilerden başlar. Savaşçılar otuz yaşından itibaren hem görevlerini yapacaklar hem de felsefe ve diğer konularda ders alıp, kendilerini eğiteceklerdir. İşte bunlar filozof krallardır. Buradan hareketle filozof için iyi bilen cesurlar demek yanlış olmaz. Filozoflar devleti yönetmedikçe ideal bir devlet olmayacağı gibi devletin ve vatandaşların dertleri bitmeyecektir. Platon’un varmak istediği esas sonuç, var olan sosyal sınıfların bozulmalarının önlenmesi ve korunmasıdır. Önemli olan siyasetle uğraşan kesimin doğal yeteneklerinin ve ahlakının bozulmasını önlemektir.
            Platon’un yeni devlet anlayışında dinin çok önemli bir rolü vardır. Ona göre evrende tek yetkili olan tanrıdır. Tanrı’nın dünyayı iyiye götürecek bir planı vardır ve bu matematiğin devlet yönetiminde de kullanılması gerekir. Ona göre bilgeliği ve aklı esas alan monarşi ile özgürlüğü esas alan demokrasinin karışımdan anayasa yapılmalıdır. Yani anayasa karma olmalıdır. Yine de Platon’un monarşiye olan tutkusu demokrasiden çok daha fazladır. Ona göre adalet ise devlette başkalarının işine karışmadan herkesin yeteneğine göre kendi işlerini yapmasıdır.
            Platon ideal devlet planını çizerken tüm kötülüklerden arınmış bir devletten söz eder.  Dolaysıyla erdemli kişilerin karma anayasa ile birlikte benimsenecek adaletle ideal devlete ulaşması imkansız değildir.
            4 ARISTOTELES (M.Ö. 384-322)
            Aristo özel mülkiyetin varlığının insanlara üretim arttırmak için daha fazla motivasyon sağlayacağını ve bunun da daha zengin bir devlet için ilk aşama olduğunu söyler. Ancak özel mülkiyetin yarattığı maddi uçurumlar istikrar ve düzen için bir tehdittir. Çok zengin ve çok fakir olan vatandaşlar özgür olamazlar. Efendi-köle anlayışından öteye geçemezler. Oysa Aristo’ya göre devlet eşit siyasi haklara sahip özgür insanlardan oluşmalıdır. Bunlar da orta sınıfta bulunurlar. Ancak o bunları söylerken köleliğe liberal bir eleştiri getirmez kölelik ona göre çok doğal bir kurumdur ve olması zorunludur. Sitede hürler ve köleler olmak üzere iki tabaka vardır. Özel mülkiyet tartışması zaten hürler arasında geçer. Aristo sosyal yapıyı değerlendirirken “…öküz, yoksul kişinin kölesi iken, köle de zengin kişinin kölesidir” demiştir.
            Ona göre kanunlar en üstte olmalıdır. Kanunlar üstün nitelikte olmalı, en üst seviyedeki erdemli insanların bile kanun üstü olmamalıdır. Hukuka gelince “isteklerin etkisi altında kalmamış olan akıl” demektir. Aristo, egemenliği elinde tutanların aşırıya kaçmamaları ve devleti kendi arzularına göre yönet(e)memelerinin bir tek kanunun üstünlüğü ilkesiyle sağlanacağını savunur.
           
            Günümüz iktidar tartışmalarına başlatan Antik Yunan’daki bu düşünürler ve akımlar demokrasi, siyaset ve felsefe gibi pek çok alan yaratmış ve ideal devlet ve toplum yapısından söz etmişlerdir. Bugünkü hegemonik yapının belirlediği siyasi tartışma ve kavramların anlaşılmasında antik yunandan pek çok katkı bulabileceğimiz gibi tartışmasız olağan günceli tartışırken de bunlardan faydalanılmalıdır.
           
Bu konuda tavsiye edilecek kitaplar: Larry Arnhat'dan SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ, Plato'dan DEVLET, Hasan Karaköse'den SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ, Plato'dan SOKRATES'IN SAVUNMASI, Esat Çam'dan DEVLET SİSTEMLERİ, David Thomson'dan SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder