8 Haziran 2014 Pazar

Hafta 2: Orta Çağ'da Siyasi Düşünce

ORTA ÇAĞ’DA SİYASİ DÜŞÜNCE
            Yaklaşık 1000 yılı kapsayan bir dönemi kapsayan Orta Çağ’da özellikle Avrupa’da sosyal, siyasi, hukuk ve ekonomik sisteme feodalite denmektedir. Feodal sistemin temel yapısını siyasi, ekonomik, sosyal yapı olarak incelenecek ve daha sonra Orta Çağ’ın önemli siyaset bilimcisi Thomas Aquinas’ın Doğal Hukuk analizini inceleyeceğim.
a)    Siyasi Yapı:
Bu sistemde usta savaşçıların devlet yerine kişilere bağlı olması nedeniyle merkezi bir devlet otoritesinden söz edemeyiz. Merkezi devlet iktidarı parçalandığından halk merkezi otorite yerine feodal beylere (dere beyler) bağlıdır. Toprağa sahip olan üzerinde yaşayanlara da sahip oluyordu. Dolayısıyla adalet de bu dere beyler tarafından kurulan mahkemelerce sağlanıyordu. Derebeylik varken de kral vardı fakat kral hiçbir zaman bir derebeyine bağlanmadığı gibi hiçbir derebeyi de kendilerini kral ilan etmemişlerdir. Derebeylikler de kendi aralarında 3 gruba ayrılılar.
i)toprakları üzerinde tam egemenliğe sahip olanlar: baron, dük, kont, marki gibi
ii)sadece yargı yetkisine sahip olanlar
iii)egemenlik ve yargı yetkisine sahip olmayanlar.
b)    Ekonomik Yapı:
Akdeniz’in Müslümanların eline geçmesiyle Avrupa toplumunda ticaret zayıflamış ve tüccar sınıfı ortadan kalkmıştır. Alış verişte altın para yerine düşük ayarlı gümüş ve bakır paralar yaygınlaşmıştır. Şehir hayatı önemini yitirmiş fakirlik artmıştır. İnsanlar kırsal alanlarda toplanmaya başlamış ve tarım tekrar önem kazanmıştır. Avrupa’da bu karanlık çağı en fazla yaşayan ülkeler Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler olmuşlardır. Geniş toprağa sahip olan dere beyler, malikanelerinde hem ekonomik hem de siyasi gücü ele geçirmişlerdir. Memurlar ve orduda görev alacaklar malikane sahipleri arasından seçilmeye başlanmış toprak sahibi senyörlerin malikaneleri sosyal, siyasi, hukuk işlerinin görüşülüp karara bağlandığı ayrıca büyük bir tarım işletmesine dönüşmüştür. Topraksız insanlar her bakımdan bağımlı köle statüsüne geçmiştir.
c)     Sosyal yapı
Sosyal yapı; soylular, rahipler, köylüler ve sefiller olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Sosyal sınıfları ortaya çıkaran en önemli özellik toprak sahibi olup olmamaktır. Bu da hem siyasi hem de hukuki eşitsizliği beraberinde getirir.
i)                   Soylular
Soyluluk değerleri babadan oğula geçen bir özelliktir. Malikane sahibi soylular, barış zamanı bütün işleri buradan yönetirken, savaş zamanı şövalye olarak bağlı olduğu bir üst feodal beyinin yanında savaşa giderdi.
ii)                 Rahipler
Hıristiyanların bağış ve sadakaları ile güçlenen kilise zamanla büyük topraklar elde etmiş, büyük ekonomik güce kavuşmuştur. Kilise, manevi ve siyasi gücünü kendi lehine kullandığı gibi ekonomik sıkıntı içinde olan senyör ve prenslere de ödünç yardımda bulunmuştur. Böylece Orta Çağ sosyal yapısında kilise ve rahipler soylular gibi en üst seviyede yerlerini almışlardır.
iii)               Köylüler ve sefiller
Senyörden izin almadan hiçbir şey yapamaz, onun olmaktan kurtulamazlardı. İşlediği toprak ve kullandığı araç gereçler senyörün olduğu için satamaz, mirasçı olamazdı. Kendi yıllık ihtiyaçlarını aldıktan sonra geri kalan geliri efendilerine teslim ederlerdi. Soylular yöneten, bunlar yönetilen oldukları için her hangi bir siyasi hakları da yoktu.

Orta Çağ’da siyasi düşüncenin temel kaynakları: Platon’un görüşleri, Aristo’nun görüşleri, Stoaizm, Romalı hukukçuların görüşleri ve Hristiyanlık ilkeleridir
             Orta Çağ felsefesi, antik Yunan felsefesinin Hristiyanlaştırılmasıdır. Bu felsefeye skolastik düşünce denmiştir buna göre din adamı yetiştirmek öncelikli amaçtır. Orta Çağ siyasi düşüncesini en fazla etkileyen Hristiyanlık ve Hz. İsa adaletsiz ve ezilen sınıf ayrımına dayalı Roma İmparatorluğunu eleştirmiş, herkesin eşit olduğunu savunmuştur. Fakat dinin yayılmasına öncülük eden Pavlus ise Roma topluluğumda yaşayan herkesin hükümete itaat etmesini istemiştir. Böylece Hristiyanlık köylülere ve kölelere eşitlik vaat ederken soyluların ve asillerin korkmayacağı bir din olmuştur.
             Güçlenen kilise ile siyasi iktidarın çatışması kaçınılmaz olduğundan din ile devlet ilişkileri bakımından pek çok devlet biçimi geliştirilmiştir. Bunlar;
1)    Kilisenin üstünlüğünü savunanlar (teokrasi)
2)    Siyasi iktidarın üstünlüğünü savunanlar (Bizantinizm)
3)    Bağımsız iki ayrı görüşü savunanlar
4)    Dinin siyasi iktidarın kontrolünde olması gerektiğini savunanlar (laiklik)

Kısaca özetlersek;
5-7. yüzyıl: kilise babalarının felsefesi (patristik felsefe)
8-16.yüzyıl: Skolastik felsefe. (Değineceğimiz Thomas Aquino bu felsefenin önemli isimlerindendir.)
Thomas’ın siyasi görüşleri:
Thomas, Aristo gibi insanı sosyal bir varlık olarak kabul etmektedir. İnsan tek başına yapamayacağı şeyleri toplu olarak elde edebileceği için toplum halinde yaşamak zorundadır. Ona göre devlet, Tanrı istediği için olmuştur. Bundan dolayı kurallar uymak bir zorunluluktur. İnsanın erdemli olmasında ve tanrıya yaklaşmasında devlet kaçınılmazdır. Ancak erdemli olmada ve kurtuluşa ermede kilise aracılık ettiği için kilise devletten daha üstündür.
       Thomas’a göre insanın tutum ve davranışlarının ölçüsü akıldır. Yasalar 1 tane değil değişik ve çeşitlidir. Bunlardan birincisi tanrının koyduğu ölümsüz yasalardır. Her şey ölümsüz yasalara göre yapılmalıdır. İkinci olarak doğal yasalar gelir. İnsanoğlu doğal yasalarla, ölümsüz yasanın gösterdiği yoldan gitmelidir. Bir kimse ya yasa koyucudur ya da yasaya uymakla mükelleftir ancak yasa koyucu da yasalara uymalıdır. Üçüncü yasa ise: insanların yaptığı pozitif yasalardır. Pozitif yasa, ölümsüz ve doğal yasaların özel durumlarda uygulanışından başka bir şey değildir. Yasaların bir birine bağlı olması, tanrı ile insan arasındaki sürekliliği göstermektedir. Pozitif yasaların amacı, ortak iyiliği gerçekleştirmek olmalıdır.
       Sosyal ve siyasi bir varlık olan insanın ihtiyaçlarının karşılanması ve dış tehditlerden korunması için ailenin oluşması gerekir. Ancak ailenin kendini tek başına koruyacak gücü olmadığından ailenin korunması ve eğitilmesi ile adaletin sağlanmasını siyasi bir oluşum sağlayabilir. Bu bakımdan devlet zorunludur. Siyasi iktidarın görevi toplumu oluşturan aileler arasında düzeni sağlamak için adaletle hareket etmeli, ortak menfaati sağlamalı, toplumu mutlu etmeli, ihtiyaçları giderecek önemler almalıdır. Tüm bunlar yapılırken yasalar doğrultusunda yapılmalıdır.
       Toplum iktidarı elinde bulunduranları, içinden çıkarı ve beliler. Fakat siyasi iktidarın kaynağı tanrıdır. Toplumun görevi kaynağı Tanrı olan iktidarı kimin kullanacağını belirlemektir. İktidarı yönetenler; yönetim biçimi olarak aristokrasi, monarşi, politeiadan birisi ile ülkeyi yönetirler. Bunların içerince ona göre en iyisi birlik ve beraberliği sağlamada en etkin gördüğü monarşidir. Eğer monarşi bozulmuşsa karma hükümet iktidarı en iyisidir. İktidar sahipleri zorbalık ve şiddetle yönetime geçmişlerse iktidarları meşru değildir. Tolumun görevi adalet ve toplumun ortak çıkarlarını sağlayacak yöneticileri seçmektir.
Her şeyin yaratıcısı olan Allah mülkün de sahibidir. Mülkiye konusunda Aziz Thomas, Aristo ve kiliseden etkilenmiştir. İnsan, tanırının mülkünden varlığını devam ettirmek için yaralanmalıdırlar. Fakat bencil olmayıp, mülkten fakir ve yoksulların, toplumun yararlanması için de çalışmalıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder