ORTA ÇAĞ’DA SİYASİ DÜŞÜNCE
Yaklaşık
1000 yılı kapsayan bir dönemi kapsayan Orta Çağ’da özellikle Avrupa’da sosyal,
siyasi, hukuk ve ekonomik sisteme feodalite denmektedir. Feodal sistemin temel
yapısını siyasi, ekonomik, sosyal yapı olarak incelenecek ve daha sonra Orta Çağ’ın
önemli siyaset bilimcisi Thomas Aquinas’ın Doğal Hukuk analizini inceleyeceğim.
a)
Siyasi Yapı:
Bu sistemde usta savaşçıların devlet
yerine kişilere bağlı olması nedeniyle merkezi bir devlet otoritesinden söz
edemeyiz. Merkezi devlet iktidarı parçalandığından halk merkezi otorite yerine
feodal beylere (dere beyler) bağlıdır. Toprağa sahip olan üzerinde yaşayanlara
da sahip oluyordu. Dolayısıyla adalet de bu dere beyler tarafından kurulan
mahkemelerce sağlanıyordu. Derebeylik varken de kral vardı fakat kral hiçbir
zaman bir derebeyine bağlanmadığı gibi hiçbir derebeyi de kendilerini kral ilan
etmemişlerdir. Derebeylikler de kendi aralarında 3 gruba ayrılılar.
i)toprakları
üzerinde tam egemenliğe sahip olanlar: baron, dük, kont, marki gibi
ii)sadece
yargı yetkisine sahip olanlar
iii)egemenlik
ve yargı yetkisine sahip olmayanlar.
b)
Ekonomik Yapı:
Akdeniz’in Müslümanların eline
geçmesiyle Avrupa toplumunda ticaret zayıflamış ve tüccar sınıfı ortadan
kalkmıştır. Alış verişte altın para yerine düşük ayarlı gümüş ve bakır paralar
yaygınlaşmıştır. Şehir hayatı önemini yitirmiş fakirlik artmıştır. İnsanlar
kırsal alanlarda toplanmaya başlamış ve tarım tekrar önem kazanmıştır. Avrupa’da
bu karanlık çağı en fazla yaşayan ülkeler Almanya, Fransa ve İtalya gibi
ülkeler olmuşlardır. Geniş toprağa sahip olan dere beyler, malikanelerinde hem
ekonomik hem de siyasi gücü ele geçirmişlerdir. Memurlar ve orduda görev
alacaklar malikane sahipleri arasından seçilmeye başlanmış toprak sahibi
senyörlerin malikaneleri sosyal, siyasi, hukuk işlerinin görüşülüp karara
bağlandığı ayrıca büyük bir tarım işletmesine dönüşmüştür. Topraksız insanlar
her bakımdan bağımlı köle statüsüne geçmiştir.
c)
Sosyal yapı
Sosyal
yapı; soylular, rahipler, köylüler ve sefiller olmak üzere dörde ayrılmaktadır.
Sosyal sınıfları ortaya çıkaran en önemli özellik toprak sahibi olup
olmamaktır. Bu da hem siyasi hem de hukuki eşitsizliği beraberinde getirir.
i)
Soylular
Soyluluk
değerleri babadan oğula geçen bir özelliktir. Malikane sahibi soylular, barış
zamanı bütün işleri buradan yönetirken, savaş zamanı şövalye olarak bağlı
olduğu bir üst feodal beyinin yanında savaşa giderdi.
ii)
Rahipler
Hıristiyanların
bağış ve sadakaları ile güçlenen kilise zamanla büyük topraklar elde etmiş,
büyük ekonomik güce kavuşmuştur. Kilise, manevi ve siyasi gücünü kendi lehine
kullandığı gibi ekonomik sıkıntı içinde olan senyör ve prenslere de ödünç
yardımda bulunmuştur. Böylece Orta Çağ sosyal yapısında kilise ve rahipler
soylular gibi en üst seviyede yerlerini almışlardır.
iii)
Köylüler ve sefiller
Senyörden
izin almadan hiçbir şey yapamaz, onun olmaktan kurtulamazlardı. İşlediği toprak
ve kullandığı araç gereçler senyörün olduğu için satamaz, mirasçı olamazdı.
Kendi yıllık ihtiyaçlarını aldıktan sonra geri kalan geliri efendilerine teslim
ederlerdi. Soylular yöneten, bunlar yönetilen oldukları için her hangi bir
siyasi hakları da yoktu.
Orta Çağ’da siyasi düşüncenin temel kaynakları: Platon’un
görüşleri, Aristo’nun görüşleri, Stoaizm, Romalı hukukçuların görüşleri ve Hristiyanlık
ilkeleridir
Orta Çağ felsefesi, antik Yunan
felsefesinin Hristiyanlaştırılmasıdır. Bu felsefeye skolastik düşünce denmiştir
buna göre din adamı yetiştirmek öncelikli amaçtır. Orta Çağ siyasi düşüncesini
en fazla etkileyen Hristiyanlık ve Hz. İsa adaletsiz ve ezilen sınıf ayrımına dayalı
Roma İmparatorluğunu eleştirmiş, herkesin eşit olduğunu savunmuştur. Fakat
dinin yayılmasına öncülük eden Pavlus ise Roma topluluğumda yaşayan herkesin
hükümete itaat etmesini istemiştir. Böylece Hristiyanlık köylülere ve kölelere
eşitlik vaat ederken soyluların ve asillerin korkmayacağı bir din olmuştur.
Güçlenen kilise ile siyasi
iktidarın çatışması kaçınılmaz olduğundan din ile devlet ilişkileri bakımından
pek çok devlet biçimi geliştirilmiştir. Bunlar;
1) Kilisenin üstünlüğünü savunanlar
(teokrasi)
2) Siyasi iktidarın üstünlüğünü
savunanlar (Bizantinizm)
3) Bağımsız iki ayrı görüşü savunanlar
4) Dinin siyasi iktidarın kontrolünde
olması gerektiğini savunanlar (laiklik)
Kısaca özetlersek;
5-7. yüzyıl: kilise babalarının
felsefesi (patristik felsefe)
8-16.yüzyıl: Skolastik felsefe.
(Değineceğimiz Thomas Aquino bu felsefenin önemli isimlerindendir.)
Thomas’ın siyasi görüşleri:
Thomas, Aristo gibi insanı sosyal bir varlık
olarak kabul etmektedir. İnsan tek başına yapamayacağı şeyleri toplu olarak
elde edebileceği için toplum halinde yaşamak zorundadır. Ona göre devlet, Tanrı
istediği için olmuştur. Bundan dolayı kurallar uymak bir zorunluluktur. İnsanın
erdemli olmasında ve tanrıya yaklaşmasında devlet kaçınılmazdır. Ancak erdemli
olmada ve kurtuluşa ermede kilise aracılık ettiği için kilise devletten daha
üstündür.
Thomas’a göre insanın tutum ve
davranışlarının ölçüsü akıldır. Yasalar 1 tane değil değişik ve çeşitlidir. Bunlardan
birincisi tanrının koyduğu ölümsüz yasalardır. Her şey ölümsüz yasalara göre
yapılmalıdır. İkinci olarak doğal yasalar gelir. İnsanoğlu doğal yasalarla,
ölümsüz yasanın gösterdiği yoldan gitmelidir. Bir kimse ya yasa koyucudur ya da
yasaya uymakla mükelleftir ancak yasa koyucu da yasalara uymalıdır. Üçüncü yasa
ise: insanların yaptığı pozitif yasalardır. Pozitif yasa, ölümsüz ve doğal
yasaların özel durumlarda uygulanışından başka bir şey değildir. Yasaların bir birine
bağlı olması, tanrı ile insan arasındaki sürekliliği göstermektedir. Pozitif
yasaların amacı, ortak iyiliği gerçekleştirmek olmalıdır.
Sosyal ve siyasi bir varlık olan insanın
ihtiyaçlarının karşılanması ve dış tehditlerden korunması için ailenin oluşması
gerekir. Ancak ailenin kendini tek başına koruyacak gücü olmadığından ailenin
korunması ve eğitilmesi ile adaletin sağlanmasını siyasi bir oluşum
sağlayabilir. Bu bakımdan devlet zorunludur. Siyasi iktidarın görevi toplumu
oluşturan aileler arasında düzeni sağlamak için adaletle hareket etmeli, ortak
menfaati sağlamalı, toplumu mutlu etmeli, ihtiyaçları giderecek önemler
almalıdır. Tüm bunlar yapılırken yasalar doğrultusunda yapılmalıdır.
Toplum iktidarı elinde bulunduranları,
içinden çıkarı ve beliler. Fakat siyasi iktidarın kaynağı tanrıdır. Toplumun
görevi kaynağı Tanrı olan iktidarı kimin kullanacağını belirlemektir. İktidarı
yönetenler; yönetim biçimi olarak aristokrasi, monarşi, politeiadan birisi ile
ülkeyi yönetirler. Bunların içerince ona göre en iyisi birlik ve beraberliği
sağlamada en etkin gördüğü monarşidir. Eğer monarşi bozulmuşsa karma hükümet
iktidarı en iyisidir. İktidar sahipleri zorbalık ve şiddetle yönetime
geçmişlerse iktidarları meşru değildir. Tolumun görevi adalet ve toplumun ortak
çıkarlarını sağlayacak yöneticileri seçmektir.
Her şeyin yaratıcısı
olan Allah mülkün de sahibidir. Mülkiye konusunda Aziz Thomas, Aristo ve
kiliseden etkilenmiştir. İnsan, tanırının mülkünden varlığını devam ettirmek
için yaralanmalıdırlar. Fakat bencil olmayıp, mülkten fakir ve yoksulların,
toplumun yararlanması için de çalışmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder